12 Nisan 2015 Pazar

TÜRKİYE’DE ÇÖLYAKLI OLMANIN BEDEL

Ve ağır bir bedeldir Türkiye’de çölyaklı olmak…

Zorluğu katmerli bir yaşam süreci olan çölyak hastalığı, dünyanın pek çok ülkesinde pençesinde tuttuğu insanlara zoraki ve acımasız bir diyet süreci yaşatmaktadır.

Bu, öyle böyle bir süreç değil, tamamı ile ömürlük. Yani gluten diyeti, bir çölyak hastası için dünya döndüğü sürece onunla birlikte yaşayacak olan bir yaşantı şekline dönüşüyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde yaşayan çölyak hastalarının yaşam kalitesi, bulundukları ülkenin çölyağa karşı toplum bilinicinin ne derece geliştiği ile doğrudan ilişkisi vardır.
Avrupa ülkelerinde çölyaklılara iyi davranılır. Onlar için pek çok özel proje ve çalışma yapılmıştır. Çoğu Avrupa ülkelerinde çölyaklı, dilediği yiyeceğe istediği an rahatlıkla ulaşabiliyor. Veya glutensiz ekmeğini yanında taşırken, toplum tarafından tuhaf karşılanmazlar.

Çölyaklıların bizde ki durumu ise; maalesef ki yeryüzünde yiyecek konusunda yokluk yaşayan Afrikalı insanların Türkiye’de ki sureti gibidir. Afrika’da insanların açlığa terk edildiği bir duyarsızlık var. Türkiye’de ise çölyaklıların diyetsizliğe terk edildiği bir bilinçsizlik hâkim. Daha doğrusu Türkiye'de ki çölyak hastalarına reva görülen tablo budur.

Türkiye’de yaşayan çölyak hastalarının yüzde 85’lik bir bölümünün gelir seviyesi düşük veya orta derecededir. Dolayısıyla Türkiye’de ki çölyak hastaları kimsesiz ve biçaredirler.
Devletin sadakasına tekabül eden aylık 70 liralık gıda destek parası, kilosu 30 lira olan glutensiz unun hangi diş arasına yetecek ki.

Şair Ahmed Arif’in dediği gibi;
"De be aslan karam, de yiğit karam.
Hangi kalemin yazısı, zorlu yazısı belanda.’’

Türkiye’de çölyaklı olmak ve bu hastalığın diyeti ile yaşıyor olmak zordur. Türkiye’de çölyaklı olmak, tamamı ile bir kimsesizliktir. Ailesi dışında, bir çölyaklının ruh halini yorumlayabilecek ve onu anlayabilecek pek kimseler yoktur etrafında.  

Hele ki ülkenin batısından doğusuna doğru gittiğinizde, toplum arasında ki çölyak bilincinin batı         şehirlerine oranla daha yetersiz bir düzeyde olduğunu görebilirsiniz.
Genel itibarı ile Türkiye’de bulunan çölyak hastalarının yaşam kalitesi,  Avrupalı çölyak hastalarına kıyasen iyi durumda değilken,  Türkiye'nin güneydoğusunda yaşayan çölyak hastaları da batı şehirlerinde yaşayan çölyak hastalarına oranla daha şanssızdırlar. Özellikle köy gibi kırsal bölgelerde yaşayan çölyak hastaları için hayat daha da çekilmez bir hal almaya başlıyor.

Doğu şehirlerinde hastalığın ismi halk arasında doğru telaffuz edilmezken, kendi diyet programına uymaya çalışan çölyak hastası ne yapsın. Toplum, bu tür kelime anlamlarına karşı yabancı olmamalıdır. 

Eğer bir toplum, sağlık alanında yeterli derecede bilgilendirilmemiş ise,  bu o ülkede ki sağlık fakülteleri ile beraber ilgili kamu kurum ve kuruluşların ayıbıdır.
Güneydoğuda ki çölyak hastalarının hali daha da içler acısı.  Türkiye’de çölyaklı dostu bir şef olmanın gururunu yaşadığım gibi, gittiğim şehirlerde beni tanıyan bir çölyaklının o an ki çaresizliğini görmek de aynı derecede üzüyor beni.
Şu aralar Mardin’de uygulamakta olduğum bir Avrupa Birliği projesinin kapsamına çölyaklıları da aldım.

Bu proje kapsamında Türkiye'nin güneydoğusunda ve bilhassa doğunun kırsal bölgelerinde yaşayan çölyak hastaları için ufak da olsa bir üretim yeri kuracağım.
Bu üretim yeri aynı zamanda kırsalda ki çölyak hastaları için bir eğitim merkezi olacak.  Doğuda ki çölyaklılar, imkânları neticesinde bilgi ve üretim olarak ulaşmakta zorluk çektikleri bu diyetin ana hatlarını bu merkezde öğrenecekler. Doğuda, yaşadığı ortamlarda çapraz bulaşma riski ile her an karşı karşıya olan çölyaklılar,   kurmuş olacağım bu mutfakta kendi yiyeceklerini pişirip, stoklayıp yanlarında götürebilecekler.

Velhasıl, ülkem insanının çölyağa karşı bakış açısı kısacası sizlere,  gördüğüm ve anlattığım surettedir. Onlar için verilen sözler, bilgisayar klavyelerinin tuşlarına dokunup sosyal medya üzerinden atılan tweet veya mesajdan öteye gitmedi.
Yerli üreticinin desteklenmediği ve gümrük vergilerinin yüksek olduğu bir ülkede, çölyak hastalığının diyetini oluşturan hammadde dış ticaret ile sağlanıyor. Bu sebepledir ki Türkiye’de glutensiz mamul ateş pahasıdır.

Allah kimseyi hastalık, çaresizlik, yokluk ve açlıkla sınamasın.
Bu ülkede ki çölyaklılar, hep kendi kendileri için savaştılar. Çölyak bilincinin bugünlere kadar gelmiş olması, yine çölyaklıların düzenlemiş olduğu aktiviteler sayesinde gerçekleşmiştir.
Çölyak bilincini topluma yine çölyaklılar aşılıyor. Fakültelerin veya ilgili kamu kurum kuruluşlarının yapması gereken işi çölyaklı bir başına yapıyor.

Türkiye’de yaşayan, özellikle gelir seviyesi düşük olan çölyaklılara daha çok destek yağmalı.
Neden sadece çölyak hastaları için diye soranlar oldu. Gerçek olan şu ki, klasik bir tanım ile özetleyecek olursak, ‘’çölyak bir zengin hastalığıdır.’’ Ve maalesef ki herkes zengin doğmuyor.
Kaldı ki çölyaklının zenginlikten ziyade, bilinçli bir toplumun desteğine ihtiyacı var.

Sağlıklı Günler Diliyorum.
Süleyman ENGİN

chefsuleyman@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder